OCTOPUS Book Cafe: Keyifli Bir Mekan, Keyifli Bir Yatırım
|Yaklaşık bir buçuk yıl önce hayatımıza giren Octopus Book Cafe, farklı konsepti ve çok kısa zamanda oluşturduğu “dost mekan” algısıyla sadece Antalyalıların değil, diğer şehirlerdeki kitap severlerin ve yatırımcıların da ilgisini çekmeyi başarmışa benziyor.
Antalya’da ve İstanbul’da birer şube açmak için kolları sıvamışlar bile.
Seher Özen Karadeniz
Asıl mesleği turizmcilik olan Cem Bey (Atikmen)’in gençlik hayalinin peşinden giderek ortağı Abdullah Saraçoğlu ile açtığı Octopus Book Cafe, bir buçuk yılını doldurdu. Octopus Book Cafe, farklı konsepti ve çok kısa zamanda oluşturduğu “dost mekan” algısıyla sadece Antalyalıların değil, diğer şehirlerdeki kitap severlerin ve yatırımcıların da ilgisini çekmeyi başardı…
İsteyenin ders çalıştığı, isteyenin kitapla sohbet ettiği, isteyenin teras katta haftanın her günü değişen etkinlikleri takip ettiği kimininse sadece yaklaşan özel günler için hediye alıp gittiği çok ama çok amaçlı bir mekan Octopus Book Cafe.
Leziz kahve ve çayları, çaldıkları müziklerle, “burada sadece ders çalışılır” diyeni de “burada sadece kitap okunur” diyeni de şaşırtan bir mekan Octopus. Uzun zamandır birbirleriyle ilişkili bu alanların, böylesine iyi sentezlenip sunulduğuna tanıklık etmemiştim.
Şimdi Octopus Book Cafe’in hikayesini birinci ağızdan, Cem Atikmen’den dinleyelim isterseniz.
- Çok kısa sizi tanıya bilir miyiz?
Konyalıyım. Akdeniz Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu dört yıllık Turizm Otelcilik mezunuyum. İzmir Optimum, Esse, Erasta gibi değişik firmalarda yöneticilik yaptım. En son Erasta AVM’nin müdürüydüm. Hep kafamda kendi işimi yapmak vardı.
- Pek çok insanın hayalidir böyle bir mekan açmak. Sizin de hayaliniz miydi bu mekanı açmak?
Çinlilerin bir atasözü vardır “sevdiğin işi yap, ömür boyu çalışma” diye. Bu sözden yola çıkarak “ben ne yapabilirim” diye sordum kendime. Okuyup yazan biri olarak kitap işini yapabileceğime karar verdim. Bu fikri kafamızda oturttuğumuz zaman, harekete geçelim dedik. Kime fikrimizden söz ettiysek bizim hayalperest olduğumuzu, bu işin tutmayacağını söylediler. En yakınlarımız, ailemiz bile. “Türkiye’de kitap mı okunuyor ki siz kitap cafe açacaksınız. Zaten yüzlerce cafe var” dediler. Bizim hayalimiz olduğu için yılmadık. Sonrasında burayı bulduk. Katlı olması, katların her birini farklı amaçlarla kullanabilecek olmamız, bahçesinin ve terasının olması genel olarak yayılma şeklimize uyacağı için bize uydu. Yayınlanmayı bekleyen şiirlerim de vardı. Bir de yayınevi kurarız diyerek benzer heyecanları olan ortağım Abdullah Saraçoğlu ile -bu arada Octopus Yayınevi’ni de hayata geçireceğiz- Octobus Book Cafe’yi açtık. İyi de oldu.
“Kitap işinden para kazanmak zor… Bizim yaptığımız işte müşteriyle bağ kurmak önemli”
- Öncesinde bir pazar araştırması yaptınız mı?
Türkiye’de belli nedenlerden dolayı kitabın önü kesilmiş durumda. Kitap işinden para kazanmak zor, çünkü internet var, bu işin tekeli olan firmalar var. Kitapçının bunlarla mücadelesi zor oluyor. Gönül bağınız varsa, seviyorsanız o işten para kazanmaya çalışıyorsunuz. Kazanıyorsunuz demek de aslında doğru değil, idare ediyorsunuz.
Biz de bu durumla nasıl başa çıkabiliriz diye düşündük. Doğal olarak herkesin aklına gelen bizim de aklımıza geldi. Bunun yanına cafeyi koyarsak bu iş yürür diye düşündük. Öncesinde İstanbul’da İzmir’de benzer yerleri dolaştık. Ardından bunların çıkmazları, yaşadıkları sorunlar nelerdir, onlara baktık. Çünkü bir iş kurduğunuz zaman rakiplerinizin yaptığının üzerine bir şey koymanız lazım ki rekabet şansınız olsun. D&R bu konun lideri durumunda. D&R’ın eksikliği ne? Mekanik bir yer. Bir kişi var, ha fast food restoranlarda çalışıyor, ha D&R’da. Kitap okumadığı için kitap öneremiyor, film öneremiyor. Biz de, zaman içinde kitap bölümüyle ilgilenen arkadaşları kendimiz yetiştirirsek gelenlerle bir bağ kurarız diye düşündük. Çünkü yaptığımız işte müşteriyle bağ kurabilmek önemli. Bağ kurarsanız o kopmuyor.
Öte yandan, planladığımız girişimin benzerini yapmış olanlarda da iki farklı çelişkinin olduğunu gördük. Eğer mekanı açan kişi cafe geçmişi olan biriyse kitabı dekor olarak kullanıyor, eğer kitapla ilgili biriyse de cafeyi bilmediğinden ve o yatırıma da girmek istemediği için mekanda üçü bir arada ya da çay gibi geçiştirici şeyler servis ediyor. Burası için hem cafe, hem de kitap tarafının iyi modellerinden esinlenerek ve müşterimizle de organik bağ kurma hedefiyle yola çıktık.
“Rekabet edebilmek için kültürün ikinci eli, konumuz oldu.”
Ayrıca bu pazarda rekabet şansınızın da olması lazım. Nereyle? İnternetle. Biz toptancıdan %30-35 indirimle alıyoruz, orası %50’yle indirimli kitap satıyor. Hal böyle olunca rekabet edebilmek için “ikinci el” konumuz olmaya başladı. Okunmuş kitap, ikinci el film, müzik, kültürün ikinci eli yani. Bunu da bir dal olarak kurduk ve ciddi de talep alıyoruz. İkinci katımız, ikinci el kitaplardan oluşuyor. Orada istediğiniz kitabı alıp okuyabiliyorsunuz. Kitap takası yapabiliyorsunuz ya da %60-70 indirimli olarak kitabı alabiliyorsunuz. Bu da bizim rekabet gücümüzü arttırıyor.
- Kendi kendine doğuran bir iş olmuş?
Evet, Ahtapot’da (Octopus) onun için; kolları var, sarıyor insanları. Üç kalbi var –her bir katı ve içerdiği konsepti anlatmak için kullanıyor- İçerde birçok aktivite yapıyoruz.
- Evet de bazen ismi koyarsınız da altını dolduramazsınız. Siz ismin hakkını vermişsiniz.
Evet, hayal ettiğimiz uyguladığımız bir iş oldu. Türkiye’de bir işletme açacaksanız genelde ya kadınlara ya da öğrenciye hitap ediyor olmanız lazım. Kişisel olarak ilgimiz kitaptı, bunu ticari olarak neyle yan yana getirebiliriz diye düşündük ve öğrencilere yönelik bir mekan olmayı hedefledik. Öte yandan her yaştan müşterimiz de var
Kitap işi zor. Şu anda çeşit olarak stoklarda 220 binin üzerinde kitap var. Bir dükkan açtığınız zaman başlangıçta 6-12 bin civarında bir kitapla açıyorsunuz. Yani yüzde 10’uyla bile açamıyorsunuz. Gelen müşteriye yok dememenin bir yolunu bulmanız lazım. Burayı açtığımızdan beri yok kelimesini kullanmadık. Bulup getirtiyoruz iki-üç gün içinde. Bulunmayan kitapları da Ankara, İzmir ve İstanbul’daki tanıdığımız sahaflardan getirtebiliyoruz. (Tam o sırada içeriye annesiyle bir çocuk giriyor) Çocuklar annelerini çekip getiriyor, “ben çocuk kitaplarının yerini biliyorum” diyerek.
- Yer seçimini nasıl yaptınız? Özellikle mi Işıklar Caddesi’ne yakın, şehrin merkezinde olsun istediniz? Başka semtlerde de mekan bakmış mıydınız?
Baktık, ancak buranın bir özelliği var. İstanbul’da İstiklal Caddesi var. O cadde çok canlı, onun arka sokakları da çok canlı. Antalya’ya dönüp geldiğimizde şu soruyu sorduk kendimize: “Hem öğrencinin, hem alış verişe gelenlerin turladığı, orayı hatırlatan yer neresi? Atatürk Caddesi. O zaman, buranın arka sokakları da yarın böyle olacak diye düşündük ve Atatürk Caddesi’nin arka sokağındaki bu binada Octopus Book Cafe’yi açtık.
Hem cadde üzerindeki bir mekana göre kira avantajı var hem de bir kitap cafenin ihtiyaç duyacağı sakinlik var. Başlangıçta ikinci kata müşteri çıkaramayacağımızdan korktuk. Çünkü Antalya’da bodruma ikinci kata da kimse çıkmaz, hep giriş katta kalırlar. Bizim önce ikinci katımız doldu. Bu katı öğrenciler sahiplendi, bir etüt merkezi gibi oturup ders çalışıyorlar. Hatta başta hafif bir müzik çalardık o katta, öğrenciler ders çalıştığı için müzik açık olsun istemediler, artık müzik çalmıyoruz.
İkinci katın ardından teras ve bahçe hemen doluyor. Böylelikle beklentimizden daha hızlı gelişen bir iş oldu.
- Bütün bu araştırmalar ve geçmiş tecrübelerinizin ışığında, kendi kitap-cafe konseptinizi oluşturdunuz diyebilir miyiz?
Evet, elbette.
- Açılıştan bu yana geçen süreyi değerlendirir misiniz?
Az önce de belirttiğim gibi beklentimizden hızlı gelişen bir iş oldu. Franchisingler istenmeye başlandı. Ancak henüz bu konuya hazır değiliz. Geçen sene İstanbul, Isparta, Eskişehir olmak üzere farklı şehirlerden 3-4 firma istedi. Bizim işimizde ‘korsan yayın’ takibini yapmak çok zor. Bu riski göze almak istemiyoruz. Bunun yanında başta söylediğim gibi kahve işini önemsiyoruz. Kahvemiz Schiller. Kaliteli bir kahve satıyoruz. Bu da aynı kalsın istiyoruz. Kahve geleceğin işi. Biz çayla büyüdük ama yeni nesil kahveyle büyüdü. Onu tüketiyor, yarın çocukları da kahve tüketecek ve kaliteli kahveyi daha kolay ayıracak. Ona yatırım yapıyoruz.
Daha yolun başındayız ve yeni bir şube açacak olsak da bunu kendimiz yapmak istiyoruz.
- Antalya’da tek misiniz?
Evet, şu anda tekiz. Bu formatı deneyenler oldu. Farabi isimli bir mekan açılmıştı. Kısa süre sonra kapandı. İkisini bir arada yürütmek çok zor.
- Sizin turizmci geçmişiniz mi işin altından kalmanızı kolaylaştırdı?
Burası benim hayatım. Uzunca bir süre antika işiyle, kitapla, müzikle uğraştım. Burada bunların hepsini bir iş fikri olarak bir araya getirince, turizmci yanımla da yönetimini kolay sağlamış oldum.
“…kültürün moda olmasını istemiyoruz”
- Sizin düzenlediğiniz “Onur Caymaz İle Yaratıcı Okurluk” atölyesine katılmıştım. Sonrasında tango, sinema, İngilizce konuşma sınıfları gibi çok değişik etkinlikler de yapmaya başladınız. Hep üzerine bir şey koyarak ilerliyorsunuz.
Evet öyle, kendinizi yenilemezseniz bir yerden sonra “moda yer” oluyorsunuz. Biz moda yer olmak istemiyoruz. Kültürle uğraşıyoruz, kültürün moda olmasını istemiyoruz, devamlı olması, insanın içine işlemesi lazım.
- Ne kadarlık bir yatırım yaptınız?
Her katı ayrı ayrı ele aldığımızı söylemiştim. Markanın tamamını bu haline getirmek için 1 milyon TL’lik bir yatım yaptık.
Kitap Cafeden sonra Sanat Cafe de geliyor.
- Önümüzdeki yıl için planlarınız neler? İkinci bir şube açmayı düşünüyor musunuz?
Elbette ikinci üçüncü şubeleri açacağız, görüşmelerimiz devam ediyor. Daha büyük alanlarda şube açacağımız zaman mutlaka “çocuk cafe”sini yapacağız. Oraya özellikle küçük renkli masalar, boyama ve okuma kitapları koyacağız. Çocuk gelsin, boyama yapsın, alsın okusun. Masal Geceleri düzenleyeceğiz. Büyüklerle başlamıştık zaten küçüklerle devam edeceğiz. Franchising de versek ortak olarak da açsak biz mutlaka içinde idareci ve denetçi olarak bulunacağız.
Bir de içinde el sanatları kurslarının verildiği “Sanat Cafe” projemiz var. Atölye çalışmaları yaptığımız bir yer olacak. Cam üfleme, ebru, oymacılık, seramik gibi. Şu anda anlaştığımız beş-altı sanatçımız var. Orada üretim yapılacak, yapılan ürünler yine orada satılacak ve isteyen gelip kahvesini çayını da içebilecek.
“İstanbul’da şube açmak istiyoruz”
- Şube açacağınız şehirler belli mi?
Sonuçta marka olmak istiyorsanız İstanbul’da olmak zorundasınız. Dolayısıyla bir şubemizi İstanbul’da açmak istiyoruz. Elbette ki diğer şehirlerde de olmak isteriz.
Antalya’da iki yerde daha olmak istiyoruz. Bir cadde dükkanı, ikinci olarak AVM içi. Franchisingi daha çok AVM’ler için düşünüyoruz. Benim AVM geçmişim de olduğu için, oradaki şubeyi biraz daha ticari yanı ağır basan bir yer olarak düşünüyoruz. Şu an içinde bulunduğumuz tarz mekanlar gönüllü yerler, çok sevecek, başında duracak, belli oranda cepten harcamaya devam edeceksiniz. AVM içindeki mekanlar biraz daha markanın adını duyurduğu, insanları çektiği yerler oluyor. Şu an bizim ikinci kat etüt merkezi gibi. Bunu AVM’de yapamayız. Buradaki her özelliği taşıma şansımız yok zaten. Çocuk tarafını kuvvetlendireceğiz o şubenin. Anne alışveriş yaparken çocuğunu bize bırakabilecek. Çocuk buraya geldiğinde, bir öğretmen eşliğinde okuma da yapacak resim de.
- İnternette bir iki yoruma rastladım Octopus’la ilgili. ‘Çok iyiler’ ‘samimiler’, ‘iyi müzikler çalıyorlar’ yazmışlar. Diğer yandan liseli çocukları olan arkadaşlarım ‘bizim çocuklar orayı çok seviyor. Bir kahve içip saatlerce kalabildikleri ve hiç rahatsız edilmedikleri için’ dedi. Gençleri yakalamışsınız onu gördüm. Belli ki anne de bundan memnun.
Az önce de söyledim. Annesinin elinden tutup buraya gelmek için ısrar eden çocuklar var. Bizi en çok sevindiren bu, onlar bizim geleceğimiz. Daha önce de belirttiğim gibi D&R gibi mekanik bir yer değiliz. Çoğu zaman buradayız. Kimi zaman gençler geliyor. Belli, bir şey yiyip-içmeyecek ders çalışmaya gelmiş. Hiç dokunmuyoruz onlara. Oturacak yer bulamasa biri, kalkıp yerimizi veriyoruz. Egomuz yok, bu mekanı onlarla paylaşmak istiyoruz.
Geçenlerde buraya ders çalışmak için sıkça gelen bir gencimizin annesi aradı. Çocuğuna ulaşamamış, burada olup olmadığını soruyor. Ben de ‘ismen tanımıyorum’ dedim. Resmini yolladı. Baktım yoktu. Aradım, burada olmadığını söyledim ve biraz rahatlatmaya çalıştım. Merak etmiş çünkü. Yarım saat sonra gencimiz evine ulaşınca annesi aradı. “Kızım geldi de haber vermek istedim” dedi. Bu benim için ticaretten daha önemli. Ayrıca ilerde çocuklar için daha etkili bir büfe kuracağız. Taze sıkılmış meyve suları, meyveler, ev yapımı yiyecekler vb.
- Dekoru olsun, hediyelik eşya bölümü olsun bir kitap cafe için çok iddialı görünüyor. Yardım alıyor musunuz?
Hediyelik eşyaların hepsini Abdullah Bey’le beraber seçiyoruz. Her türlü ürün seçimini biz yapıyoruz. Bütün alanların dekoru da ikimize ait. Kendiliğinden bizi bulanlar da oluyor. Eğer konseptimize uygunsa, onları da hediyelik eşyalarımızın arasına katıyoruz. Mesela “Düş Taşları” isimli bir çalışma geldi bize. Bunu kattık hediyelik eşyalarımızın arasına.
- Octopus’ta bir gününüz nasıl geçiyor?
Burada ne iş yapılıyorsa mutlaka ben de yapıyorum. Kahve yapıyorum, tost yapıyorum, içeride kitap seçimini yapıyorum. Müşteriden sipariş alıyorum. Zevk aldığım işi yaptığım için hepsini de severek yapıyorum.
- Sanatla, kitapla arası iyi olanlar için çok keyifli bir mekan yaratmışsınız ellerinize sağlık. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Ben de teşekkür ederim.